”Tanrı’nın Gözü” Issık Göl: Orta Asya’nın Sırlarla Dolu Büyüleyici Hazinesi

Tarih:

Paylaş

Orta Asya’nın gizemli ve büyüleyici bir hazinesi olarak bilinen Issık Göl, sıra dışı hikâyelerin, derin tarihin ve doğanın muhteşem güzelliğinin buluşma noktasıdır. Bu göl, sadece sularının berraklığıyla değil, binlerce yıllık efsaneleri ve geçmişiyle de insanı büyüleyen bir yapıya sahiptir.

Göl, buzul çağının ardından doğanın eseri olarak kabul edilse de, sadece coğrafi bir oluşum değil, aynı zamanda Kırgız halkının kültürel ve tarihsel bağlarını da içinde barındıran gizemli bir yaşam alanıdır. Issık Göl’ün büyüleyici sırları ve etkileyici güzelliği, keşfe çıkanları her daim derin bir merakla kendine çekmiştir.

Kutsal Kabul Edilen Issık Gölünün Özellikleri

Isık Göl veya Issık Göl, Kırgızistan’ın kuzeydoğusunda, Kazakistan sınırına yakın bir bölgede yer alır. Kuzeyinde Küngöy Ala Dağları ve güneyinde Teskey Ala Dağları arasındaki tektonik bir çukurda bulunur. Deniz seviyesinden ortalama olarak 1606 metre yüksekliktedir. Kırgızlar için kutsal bir yer olan Issık Göl, Kırgızistan’ın önemli turistik destinasyonlarından biridir.

Titicaca Gölü‘nden sonra dünyadaki ikinci en büyük dağ gölüdür. Karlarla kaplı dağlarla çevrili olmasına rağmen, göl hiçbir zaman donmaz. Bu nedenle, Kırgız dilinde “ısı veya sıcak, ılık göl” anlamına gelen “Isık Köl” adı verilmiştir. Kırgızlar, bu göle “Kırgızistan’ın incisi” olarak hitap etmişlerdir. Aynı zamanda Halk arasında, şaman inancının bir parçası olarak kutsal kabul edilen bu göle “Tanrının Gözü” veya “Dünyanın Gözü” denir.

Göl, batıdan doğuya doğru 182 kilometre uzunluğunda ve kuzeyden güneye 60 kilometre genişliğindedir. Toplam kıyı uzunluğu 988 kilometre olup 6.236 kilometrekarelik bir alanı kaplar. Ortalama derinliği 278 metre olan gölün en derin noktası ise 668 metredir. Gölün kuzey kıyılarında ani derinleşmeler olmaz ve genellikle daha sığdır, fakat güney kıyılarında eğriler daha sık bir yapı gösterir.

Bilim insanlarına göre, Issık Göl’ün oluşumu depremler veya buzul hareketleri sonucunda gerçekleşmiştir. Göl, genellikle buzul çağına dayandırılan bir buzul gölü olarak kabul edilir; yaklaşık 20.000 ile 10.000 yıl önce, buzul çağının sonlarına doğru oluştuğu düşünülür. Bu dönemde, buzulların erimesiyle meydana gelen büyük buzul gölleri arasında yer almış olabilir. Issık Göl’ün günümüzdeki şeklini alması ise buzul çağının sona ermesiyle oluşan erozyon ve coğrafi süreçlerin bir sonucudur. Bu sebeple, Issık Göl’ün oluşumuyla ilgili tam bir kesinlik belirlemek zorluğu yaşanmaktadır.

Issık Göl, dışarıya akıntısı olmayan ve yaklaşık 118 nehir ve akarsuyla beslenen tropikal bir göl olup, manzarasıyla adeta bir denizi andırır. Ayrıca soğuk ve sıcak kaynaklar ile kar suları da göle katkı sağlar. Göl suyu hafif tuzludur ve her yıl yaklaşık 5 cm düzeyinde su seviyesi düşer. Bu göl, su kuşları başta olmak üzere birçok hayvan türü için önemli bir yaşam alanına sahiptir. Göl ve çevresindeki dağlar, suyun ve gökyüzünün buluştuğu noktada eşsiz bir tablo gibi görünüyor. Kristal berraklığındaki suyu ve sıcak kum plajlarıyla Issık Göl, doğal güzelliğiyle hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Bu özellikleriyle göl, ziyaretçilere muhteşem bir doğa deneyimi sunuyor.

Türk Kağanlıkları İçin Dinlenme Merkezi Olarak Hizmet Vermiş

Karahanlılar gibi Türk kağanlıkları için bir dinlenme merkezi olarak hizmet vermiş olan Issık Gölü, Sovyetler Birliği döneminde etrafındaki birçok sanatoryum, pansiyon ve tatil evleriyle popüler bir tatil merkezi haline gelmişti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bu tesisler zorlu süreçlerden geçti. Günümüzde, bölgedeki büyük otel kompleksleri kapatılmakta ve onların yerine genç kuşağa yönelik yatak ve kahvaltı sunan pansiyonlar açılmaktadır.

Sovyetler Birliği döneminde gölde nükleer denemeler yapıldığı ve gölün radyasyon yaydığı iddia edilmekteydi. Bu durumun, gölde bulunan fosforik minerallerden kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir.

Vasily Vladimirovich Bartold (Wilhelm Barthold)’un Türkistan tarihine kaynak teşkil eden yazılarından biri olan Hicri 520 veya Miladi 1126 tarihli Mucmil al-tavârih vıa al-kişaş, Issık Gölü kenarında bir dağdan bahseder. Türk (Yafes’in oğlu) bu bölgeyi önemsemiş ve bir gece o dağın tepesinde ateş görmüştür. Bu olayın ardından dağa “Anduk Art” adını vermiş ve tepesine otağını kurmuştur.

Tanrı’nın Gözü, Dünyanın Gözü Olarak Anılma Sebebi

Burası, dünyanın en ulaşılamaz noktalarından biri olan ‘Asya Erişilemez Kutbu‘na oldukça yakın bir konumda bulunuyor. Tanrı Dağları, Özbekistan’dan doğuya doğru uzanırken, Kırgızistan topraklarında büyük bir “göz” şeklini alarak bölünür. Bu dağlar, gözün sınırlarını adeta kirpikler gibi çevreleyerek uzun bir yolculuğa devam eder. Coğrafyasına uygun bir şekilde, yuvarlak değil de Japon çizgi filmlerindeki gibi çekik bir gözü andıran Issık Göl için “göz”, hatta “tanrının gözü” benzetmesi yapılmıştır.

Tanrı’nın Gözü, Dünyanın Gözü yakıştırmaları yapılan Issık Göl için, dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov da ‘’Yıldırım Sesli Manasçı’’ adlı hikâyesinde lafını esirgememiş ve şöyle demiş:

Ak sütüm adına sana yalvarıyorum ey Tengri! Buraya, senin yeryüzündeki gözün olan bu kutsal gölün kıyısına sana yakarmak için geldik. Ey Issık Göl, yeryüzünün gökyüzüne bakan gözü! Sana sesleniyorum ey suları buz tutmayan göl! Ey kutsal edebi varlık! Kadere hükmeden Kök Tengri ( Gök Tanrı) gözünü köpüklerine çevirdiği zaman, duamı ona ulaştırasın diye sana sesleniyorum…

Issık Göl, Tanrı Dağları’nda yaşayan göçebe Kırgız halkı için bir tür kutsal alan, Tanrı’ya ulaştıkları ve yakarışta bulundukları yerdir. Bu göl, yaşayan, hisseden ve kutsal bir varlık olarak algılanır.

Gölün Derinliklerinde Eski Bir Uygarlığa Ait Şehir Kalıntısı Keşfi

Issık Göl, destansı bir coğrafyanın içinde yer alan, tarihsel olarak bölge halkının kültürü üzerinde büyük bir etkiye sahip olan masalsı bir göldür. Binlerce yıllık tarihe tanıklık eden bu göl, zaman içinde bir kısmını örttüğü eski izler taşır. Yaklaşık 10-15 asır öncesine kadar gölün seviyesinin 8 metre daha düşük olduğu ve sığ bölgelerinde eski yerleşim kalıntılarının bulunduğu saptanmıştır.

Kırgız ve Rus dalgıçları ile arkeologların keşifleri, gölün derinliklerinde 2500 yıldan daha eski bir uygarlığa ait büyük bir şehir kalıntısı ve antik madeni eşyalar ortaya çıkardığını gösteriyor. Henüz bu uygarlık hakkında çok fazla bilgi bulunmamakla birlikte, araştırmalara katılanlar, Issık Göl’ün, o dönemde Karadeniz’in Pontus uygarlığına ve hatta Mısır medeniyetine benzer ölçekte bir yerleşim alanına ev sahipliği yapmış olabileceğini iddia ediyorlar.

Araştırmacılar, Issık Göl’ün, hem göçebe toplumların hem de Hint-Ari kavimlerinin göç rotalarının üzerinde olmasıyla bu iddialarını güçlendirmekteler. Bu bulgular, gölün sularının altında gizlenmiş olan eski uygarlıkların ve tarihin derinliklerindeki gizemlerin keşfini heyecan verici bir şekilde gözler önüne seriyor.

Issık Göl Bölgesinde Bulunan ‘’Altın Elbiseli Adam’’

Issık Göl bölgesi, derin ve zengin bir tarihi mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Bölgede yapılan 1969 kazıları, ünlü “altın elbiseli adam” olarak bilinen arkeolojik buluntu olan Esik kurganını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, milattan önce III. ile milattan sonra I. yüzyıllar arasına tarihlenen Karakol kurganları da bu bölgede bulunmaktadır. Tanrı Dağları’nın en çok heykel bulunan bölgesi olan bu alan, çok sayıda heykelde kemerine asılmış eğri kılıçlar, Türk tarzı başlıklar ve sarkan bıyıklar gibi detaylarla dikkat çekmektedir.

Gölün çevresinde Barsgan, Atbaş, Çumgal ve Tokuz Tarav gibi birçok harabe bulunmaktadır. Bu kalıntılar, çoğunlukla Fergana ve bazıları Gök-Türk dönemine ait Soğd kalelerine benzemektedir. İslam kaynakları ve bazı Türk destanları, bölgenin en eski Türk yurdu olduğunu belirtir. Bu destanlara göre, İdil (Volga) ve Yayık (Ural) nehirlerinin yakınlarında Yafes‘in oğlu Türk ve diğer Türk boyları yerleşmiştir.

Arkeolojik kazılar, Türklerin ilk yerleşim yerlerinin Altay Dağları’nın kuzeyi ve Sayan Dağları’nın güneybatısında olduğunu göstermiştir (MÖ 2500-1700 yılları arası).

Issık Göl bölgesi, Orta Asya Türk tarihinin önemli bir parçası olmasının yanı sıra Doğu ve Batı Türklüğü’nün buluşma noktası olmasıyla da öne çıkmaktadır. Ayrıca, Batıdan doğuya ticaret yollarının önemli bir geçiş noktası olan bu bölge, Balasagun – Issık Göl – Kuça – Koço güzergâhıyla Çin’e ulaşımı sağlamaktadır.

Kırgız Halk Kültüründe Önemli Bir Yere Sahip Olan Çolpan Efsanesi

Gözlerinin parlaklığı sebebiyle Çolpan adı verilen kız büyüyüp evlenecek çağa geldiğinde tüm yiğitlerin gözdesi olmuştu. Kapısı, evlenmek isteyen talip adaylarıyla dolup taşıyordu. Çolpan, tüm bu talipler arasında kendini yakın hissettiği iki kişiyi seçmişti: Ulan ve Santaş. Ancak hiçbirisi Çolpan’dan vazgeçmiyor, aynı şekilde Çolpan da bu iki yiğit arasında tercih yapamıyordu. Sonunda, işi çözmek için bir karar aldılar: Bilek gücüyle bu durumu çözeceklerdi. Erkekler arasında bir dövüş yapılacak, kaybeden Çolpan’dan vazgeçecekti.

Ulan ve Santaş, aşklarını kanıtlamak adına birbirleriyle dövüşmeye başladılar. Her ikisi de üstün gelmeye çalıştı, fakat kavga bir türlü sona ulaşmıyordu. Günler geçti, her iki yiğit de yıprandı, ancak pes etmediler. Aileler ve halk da dâhil olup durumu daha da karmaşık hale getirdi. Olaylar, Çolpan’ı derinden sarsmıştı. Eğer bir şey yapmazsa, bu kavga yüzlerce yiğidin birbirini yok etmesine neden olacaktı. Kalbini göğsünden çıkardı, gökyüzüne doğru kaldırdı. Artık o kalp kimsenin olmayacaktı. Kimse de birbirini yaralamak zorunda kalmayacaktı. Çolpan’ın cansız bedeni yere yığıldı.

Güzeller güzeli Çolpan’ın cansız bedeni, gören herkesi derinden etkiledi. İnsanların gözyaşları günlerce durmadı. Bu gözyaşları birikti, birikti ve sonunda vadide gözyaşlarıyla Issık Göl oluştu. Gökler ağladı, dağlar ağladı ve Issık Göl, büyüdükçe büyüdü… Göl, bu acı dolu gözyaşlarıyla tuzlanmıştı ve yaşlılar, gölün birçok insanın acısını taşıdığını iddia ederlerdi.

Ulan ve boyu batıya, Santaş ve boyu doğuya yerleşti. Bu nedenle bugün bile Issık Göl bölgesinde yaşayan Kırgızlar, o yönlerden esen rüzgârları Ulan ve Santaş’ın adlarıyla anmaktadırlar. Bu efsane, halkın tarihindeki derin duygusal ve coğrafi bağlantıları anlatan etkileyici bir hikâye olarak hatırlanır.

Paylaş

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Dr. Mehmet Portakal ile Histamin İntoleransı Tedavisi

Günümüzde birçok birey çeşitli gıda intoleransları ile karşı karşıya kalıyor. Histamin intoleransı da bu türden bir durumdur. Histamin nedir diye...

Yaz Tatilinde Türkiye’de Gezilecek En İyi Yerler

Harika plajları, tarihi kalıntıları, doğal güzellikleri ve lüks tatil köyleriyle ünlü olan Türkiye, tatilcilerin ilk tercihleri arasında yer alıyor.

Kiril Alfabesi Türkçe ve Rumca Çeviri – Okeanostercume.com.tr

Kiril Alfabesi, Türkçe ve Rumca çeviri süreçlerinde önemli bir rol oynar. Bu blog yazısında, Kiril alfabesi kullanımının sağladığı faydalara ve avantajlara detaylı bir şekilde yer

Kodlama Eğitimi Alan Çocukların Gelecekteki Kariyer Avantajları

Kodlama eğitimi alan çocukların gelecekteki kariyer avantajları, günümüz dünyasında hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. Bizler çocuklarımıza yalnızca...

Türkiye’de Neden Bu Kadar Çok Kedi Var? Osmanlı’dan Günümüze Uzanan Tarihi Sebep!

Türkiye’yi ziyaret eden pek çok yabancının ilk dikkatini çeken şeylerden biri, şehir sokaklarında özgürce dolaşan sayısız kedidir.
spot_img

Related articles

Dr. Mehmet Portakal ile Histamin İntoleransı Tedavisi

Günümüzde birçok birey çeşitli gıda intoleransları ile karşı karşıya kalıyor. Histamin intoleransı da bu türden bir durumdur. Histamin nedir diye...

Yaz Tatilinde Türkiye’de Gezilecek En İyi Yerler

Harika plajları, tarihi kalıntıları, doğal güzellikleri ve lüks tatil köyleriyle ünlü olan Türkiye, tatilcilerin ilk tercihleri arasında yer alıyor.

Kiril Alfabesi Türkçe ve Rumca Çeviri – Okeanostercume.com.tr

Kiril Alfabesi, Türkçe ve Rumca çeviri süreçlerinde önemli bir rol oynar. Bu blog yazısında, Kiril alfabesi kullanımının sağladığı faydalara ve avantajlara detaylı bir şekilde yer

Kodlama Eğitimi Alan Çocukların Gelecekteki Kariyer Avantajları

Kodlama eğitimi alan çocukların gelecekteki kariyer avantajları, günümüz dünyasında hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. Bizler çocuklarımıza yalnızca...