Oğuz Kağan: Türklere Gönderilen Peygamber mi? Zülkarneyn Aleyhisselam Olabilir mi?

Tarih:

Paylaş

Türk tarihinde efsanevi bir figür olan Oğuz Kağan’ın hikâyesi, sadece bir ulusun değil, bir kültürün ve medeniyetin köklerine ulaşma arayışında önemli bir rol oynamıştır. Ancak bazı araştırmacılar ve tarihçiler, Oğuz Kağan’ın sıradan bir liderden daha fazlası olabileceğini iddia etmektedirler. Onlara göre, Oğuz Kağan, Türklere gönderilen bir peygamber, hatta Zülkarneyn Aleyhisselam olabilir.

Oğuz Kağan ya da Oğuz Han, Türk ve Altay mitolojisinde Oğuz Türklerinin atası olarak kabul edilir. Oğuz Destanı’nda anlatıldığı üzere, hayatı mucizelerle dolu olan bir Türk kahramanıdır. Doğduğu gün, Tanrı’nın lütfuna sahip olduğu belirginleşmiş ve mucizeler ardı ardına yaşanmıştır. Doğum gününde sadece annesinden bir kez süt emmiş, bundan sonra hiç emmemiştir. Çok kısa bir sürede büyümüş ve henüz bir yaşına gelmeden konuşmaya başlamıştır.

Oğuz Kağan’ın Mucizelerle Dolu Hayatı

Oğuz Destanı‘na göre Türkler’in tarihi, Hz. Nuh peygamberin oğlu Yâfes ile başlar. Yâfes, babası Hz. Nuh Peygamber tarafından Türkistan’a gönderilmiş ve dolayısıyla Türkler de Yâfes’in soyundan gelmiştir. Yâfes, Türkler arasında Olcay Han lakabıyla tanınır ve Olcay Han soyundan gelen Kara Han, Oğuz Han’ın babasıdır.

Oğuz destanlarının günümüze kadar gelen en eski varyantı, yaklaşık XIII. yüzyılın sonları ile XIV. yüzyılın başlarında Turfan’da asıl nüshadan Uygur alfabesiyle yazıya geçirilmiş Oğuz Kağan Destanı‘dır.

Oğuz Kağan’ın dedesi Kabi Han, annesi Ay Kağan, babası Kara Han’dır. Oğuz Kağan Destanı’nda, Asya Hun İmparatorluğu’nun hükümdarı Mete Han ile özdeşleştirilir. Hayatı mitolojide, efsanevi Oğuz Türk Devleti’nin kurucusu olarak anlatılır. Doğumuyla başlayarak yaşamı, olağanüstü olaylarla doludur. Yüzü mavimsi bir renge sahiptir ve al (kızıl) renkte bir ciltle doğar. Ağzı ateş gibi parlaktır ve çok çabuk büyür. Doğar doğmaz yemek yemeye başlar ve bir kez süt emdikten sonra çiğ et tüketir.

Oğuz Kağan, oldukça güzel bir bebektir. Doğduğunda annesinin sütünü emmez, ancak annesi üç gece üst üste aynı rüyayı görür: çocuğun kendisine “Tanrı’ya iman et” öyle sütünü emeceğim dediğini. Bunun üzerine annesi Tanrı’ya iman eder ve çocuk bir kez annesinden süt emer, bundan sonra ise hiç emmez. Bir yıl sonra büyük bir adam gibi konuşmaya başlar ve “Ben bir çadırda doğduğum için adımı Oğuz koymak gerekir” der. Adı Oğuz olarak konulur.

Oğuz, mucizelerle dolu yaşamı boyunca sürekli Tanrı’yı anar ve onun ışığına erişir. Her alanda ün salar, ok atma, kargı kullanma, kılıç çalma ve bilgi konularında büyük bir ustalık gösterir. Babası onu bir amcakızıyla evlendirir, ancak kız, iman etmediği için Oğuz’a yanaşmaz. Sonunda iman eden bir kızla evlenir.

Gücü simgeleyen boynuzlu bir tacı bulunur ve kendisine karşı gelen babası Kara Han’ı öldürür. Ormanda tek boynuzlu bir yaratıkla mücadele edip onu yenerek öldürür. Bu yaratık, gergedan olarak tasvir edilse de aslında bir şeytan olabilir. Çeşitli Türk boylarına adlar verir (Uygur, Kanglı, Kıpçak, Kalaç, Karluk). İki eşinden altı oğlu olur ve bu oğulların çocuklarıyla Oğuz boyları meydana gelir.

Bir av sırasında, bir adaya rastlar ve burada ışıklar saçan güzel bir kızla karşılaşır (Yarsub “Yer-Su” olarak sembolize edilir). Saçları akarsular gibi mavi, dişleri inci gibidir. Bu kızla evlenir ve üç oğlu olur. Yıllar sonra, gökten güçlü bir mavi ışık düşer ve içinde güzel bir kız bulunan bir yer bulur (Gök-Kal “Gök-Hava” olarak sembolize edilir). Başında kutup yıldızı gibi ateşten bir ışık demeti bulunan bu kızla evlenir ve üç çocuğu olur. Rüyasında gördüğü Gümüş Ok‘u bulup getiren ilk üç oğluna paylaştırır ve aynı şekilde rüyasında gördüğü Altın Yay’ı da ikinci karısından olan çocuklarına verir.

Bozoklar

Bozoklar, Türk mitolojisinde Göksel Kavimler olarak bilinir. Oğuz Han’ın ikinci (göksel) eşinden olan üç oğlu ve onlardan türeyen boylardır. Oğullarının adları Gün Han, Ay Han ve Yıldız Han’dır. Altın Yay’ın sahibidirler. “Boz” kelimesi “gri renk” anlamına gelirken, “Ok” kelimesiyle birleşerek “Bozoklar” kelimesini oluşturur. Moğolcada “Bosoh” fiili ise yükselmek, güneşin doğması gibi anlamlara gelir.

Üçoklar

Üçoklar veya Uçoklar, Türk ve Altay mitolojisinde Yersel Kavimlerdir. Oğuz Han’ın ilk (yersel) eşinden olan üç oğlu ve onlardan türeyen boylardır. Oğullarının adları Gök Han, Dağ Han ve Deniz Han’dır. Yerle ilgili unsurları temsil ederler. “Üçoklar” kelimesi, “üç” ve “ok” (veya “uç” yani “sınır” ve “ok”) kelimelerinin birleşiminden oluşur. Gökyüzü kavramının yerin bir parçası olarak kabul edilmesi, Yaratılış çağlarında gökyüzü ve yerin ayrılmadığı bir bütün olarak algılandığını düşündürür. Ayrıca, bu terimlerin uzayı değil, atmosferi ifade ettiği de düşünülebilir, bu da “Gök-Kal” tabirini akla getirir.

Kıyand

Oğuz Kağan Destanı’nda adı geçen Kıyand (Kıyant), tek boynuzlu bir canavar olarak tasvir edilir. Gergedan olup olmadığı tartışmalı olsa da, aslında mitolojik bir varlıktan bahsedilmektedir. “Kıyankandan” kelimesi, Eski Türkçede “gergeden” anlamına gelirken, “Ganda” ise Sanskritçe’de (Eski Hintçe) yine “gergedan” anlamına gelir. Bu durum, “Kıyat” boyu ile etimolojik bir bağlantıya işaret eder.

dokuz oğuzlar

Oğuz Kağan, Zülkarneyn Aleyhisselam Olabilir mi?

Kur’an-ı Kerim’in Kehf Suresinde adı geçen Zülkarneyn Aleyhisselam hakkında peygamberlik statüsü konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Zülkarneyn Aleyhisselam, farklı bölgelere seyahat eden, insanlara yardım eden ve zalimlere karşı mazlumları koruyan bir kişi olarak tasvir edilir. Allah’ın yardımıyla doğu ve batıda büyük seferler düzenlemiş, Yecüc ve Mecüc kavimleriyle uzun süren savaşlar yapmış ve onları engellemek için bir set inşa etmiştir.

Zülkarneyn Aleyhisselam’ın kim olduğu konusu, tarihçiler arasında tartışmalıdır. Bazı görüşlere göre, Zülkarneyn Makedonya Kralı Büyük İskender‘dir, ancak bu görüş genellikle zayıf bulunur. Zira İskender’in yaşadığı dönemde dünyanın seyrini değiştirecek kadar önemli olaylar hakkında çok az bilgi mevcuttur ve İskender’in mü’min olmadığı bilinmektedir. Bu nedenle, Zülkarneyn’in İskender olması olasılığı düşüktür.

Diğer bir görüş ise Zülkarneyn’in Oğuz Kaan olduğudur. Bu görüş, bazı İslam âlimleri ve Türk tarihçileri tarafından desteklenir. Oğuz Kaan’ın Türk mitolojisinde ve İslami kaynaklarda önemli bir figür olduğu kabul edilir. İbn İshak’ın kayıtlarında, Zülkarneyn’in Yafes’in Türk adındaki oğlunun soyundan geldiğine dair bilgiler yer alır. Bu da Zülkarneyn ile Oğuz Kaan arasındaki bağlantıyı güçlendirir.

yafes

Oğuz Kağan’ın Zülkarneyn Aleyhisselam Olduğunu Savunanlar

Oğuz Kağan ve Zülkarneyn arasında ortaya atılan ilginç bağlantılar, Türk âlimleri ve İslami kaynaklardaki yorumlarla daha da ilginç bir hâl alıyor.

Tarihçi Rüstem Paşa‘ya göre, Kur’an’da adı geçen Zülkarneyn’in Oğuz Han olduğu düşünülür, çünkü çift boynuzlu tacı ile tanınmıştır. Ayrıca, Lak (Ilak), Rak (Irak), Zak (Izak) gibi efsanevi ülkelerin kağanlarını yenerek bu bölgeleri fetheder.

Türk âlimi Vanî Mehmet Efendi de Zülkarneyn’in Oğuz Kaan olduğunu savunur. Türklerin, Kur’an’da bahsi geçen Zülkarneyn’in aslında Oğuz Kaan olduğuna inandığı görüşü yaygındır. Bu görüş, Zülkarneyn’in İslam öncesi Türk mitolojisindeki önemli bir figür olan Oğuz Kaan ile ilişkilendirilmesiyle desteklenir.

Zülkarneyn’in Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği rivayetleri de bu bağlamda ele alınır. Bazı İslam âlimleri, Zülkarneyn’in Yecüc ve Mecüc’ü Türklerle birlikte hapsettiğine inanır. Bu görüşe göre, Zülkarneyn’in yaptığı seddin yapımında Türklerin rolü büyüktür. Zülkarneyn’in set yapımı için demir kullanımını talep etmesi, Türklerin demir işçiliğindeki uzmanlığıyla da ilişkilendirilmektedir.

Vani Mehmet Efendi‘nin eserinde belirttiğine göre, “Kehf Süresi”nde anlatılan Zülkarneyn’in, Oğuz Han olduğu işaret edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in El Kehf Süresi’nde 85. ayetten 92. ayete kadar olan bölümde Zülkarneyn’in kıssası anlatılmaktadır. Bu bölümde Zülkarneyn’in doğuya, batıya ve güneyden kuzeye üç ayrı sefer yaptığı belirtilir.

Oğuz Han’ın 126 yıl süren hükümdarlığı boyunca Turan ve Hindistan’a, Irak, İran, Şam ve Mısır’a kadar yürüdüğü ve oralara vali atayıp yurduna döndüğü ifade edilmektedir. Bilge Kağan Kitabeleri’nde ise, Doğu’dan güneşin doğuşuna, güneyden güneşin en yüksek olduğu noktaya, batıdan güneşin batışına ve kuzeyden gecenin en uzun olduğu kutuplara kadar olan bölgelerde yaşayan bütün milletlerin Oğuz Han’a bağlı olduğu vurgulanmaktadır.

Vani Mehmet Efendi’ye göre, Oğuz Han’ın kurduğu hâkimiyet ve gerçekleştirdiği seferler, Zülkarneyn’in yaptığı seferlerle büyük benzerlik göstermektedir. Bu nedenle, Oğuz Han adıyla anılan Türk liderinin Zülkarneyn ile aynı kişi olduğu görüşü giderek güçlenmektedir. Bazı tarihçilere göre, aynı dönemde yaşayan iki kişinin dünya hâkimiyeti kurması mümkün olmadığından, bu iki ismin aynı kişi olduğu iddia edilmektedir.

Kaşgarlı Mahmut‘un Divanı’nda Uygurlar anlatılırken, Zülkarneyn’in Uygur illerine ulaştığında Türk Hakanının ona 4000 kişi gönderdiği belirtilir. Bu kişilerin tuğlarında Şahin Kanatları takılıymış ve hem ileriye hem de geriye ok atabiliyorlarmış. Zülkarneyn bu duruma hayran kalmış ve Farsça olarak, “inan khuz khurend” yani “bunlar, kendi kendilerine geçinirler, başkalarının yiyeceğine muhtaç olmazlar” şeklinde ifade etmiş.

Bu durumdan anlaşıldığı üzere, Türk Hükümdarı Zülkarneyn’i savaşmak için değil, karşılamak için 4000 kişiyi göndermiş. Eğer Zülkarneyn’in Türklerle bir soy bağı olmasaydı, Türk Hakanı muhtemelen ona savaş açardı, ancak tam tersine Zülkarneyn’e teslimiyet ve bağlılık göstermiş. Bu durum, Zülkarneyn’in Oğuz Han olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

Ebulgazi Bahadır Han‘a göre, Türkler Oğuz Han’dan üç nesil öncesine kadar Müslüman(yani Mü’min) olarak kabul edilir. Bu da Oğuz Han’ın Türkler arasında büyük bir etkiye ve itibara sahip olduğunu gösterir.

Vani Mehmet Efendi’ye göre, Oğuz Han Türklere Hanif Dini’ni öğretiyordu. Bu bakış açısına göre, Oğuz Han, Hz. İbrahim’in dini olan Hanif Dini’ni yayıyordu. Yani İslamiyet’ten 3700, günümüzden yaklaşık 5200 yıl önce Türkler Hanif Dini’ne inanıyor ve Mümin idiler.

Batı kaynaklı bazı tarihçiler, Türklerde “Yer Tanrı-Gök Tanrı” inancının hâkim olduğunu iddia ederler. Ancak asıl tarihimizde Türklerin “Tek Tanrı İnancının” hâkim olduğunu görmekteyiz. Bu durumda bir çelişki ortaya çıkar: Türkler tek Tanrıya mı inanıyordu? Bu iki Tanrı nereden çıktı?

Buradaki yanlış şudur: Asırlar boyunca kitabelerimizi doğru bir şekilde tercüme edemedik. İlk olarak Çinliler tercüme etti. Çince’den Macarca’ya, oradan Fransızca’ya ve nihayet Türkçe’ye yanlış bir şekilde tercüme edilen kitabeler bize ulaştı. Çünkü bir dilde olan bir kelimenin tam karşılığı başka bir dilde olmayabilir. Biraz yakın veya benzer bir kelime ile tercüme edilir.

“Yer Tanrı-Gök Tanrı” ifadesine sadece “in” veya “ün” eki eklediğimizde, kitabenin doğrusu ortaya çıkacaktır ve doğrusu “Yer(in) Gök(ün) Tanrısı” olduğu kolayca anlaşılacaktır. Böylece iki Tanrı inancı da ortadan kalkmış olacaktır. Türkler, yaklaşık olarak 5200 yıl önce Tanrı’yı “Yerin-Göğün Tanrısı” olarak tanımlamışlardır. Bu görüş, İslam inancına en uygun görüş olarak kabul edilir. Yaklaşık olarak bu inanıştan 3700 yıl sonra nazil olan Kur’an-ı Kerim’de bu tanım şekli, bir ayet olarak yerini almıştır.

Kur’an’da “Rabbussemevatü vel ard” olarak geçen bu ayetin mealinin, tam olarak “Göklerin ve Yerin Rabbı” şeklinde olması, dinlerin benzerliğini doğrulamaktadır.

Attila‘nın “Ben ve Milletim, Tanrının Kırbacıyız. Tanrı kendi yolunda çıkanları cezalandırmak için bizi gönderdi.” sözü, henüz Müslüman olmayan biri olarak bile onun Hanif olduğunu gösterir. Sonuç olarak, Hanif Dininin Oğuz Han tarafından, İslam Dininin ise Osmanlı Türkleri tarafından dünyaya yayıldığını görüyoruz.

WhatsApp grubumuza katılmak için TIKLAYINIZ!

Paylaş

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Dinlerin Kaderini Belirleyen Kudüs: Gerçekleşmiş ve Gerçekleşmesi Beklenen Olaylar!

Kudüs, tarih boyunca birçok önemli olaya ev sahipliği yapmış ve hâlâ gerçekleşmesi beklenen olaylarla dolu bir şehirdir.

Bilim İnsanlarından Felaket Uyarısı: ABD’de Zombi Geyik Hastalığı Yayılıyor!

Uzmanlar, ABD'de görülen ve "zombi geyik hastalığı" olarak bilinen hastalığın insanlara bulaşma olasılığına karşı hazırlıklı olmaya çağırıyor.

Zerdüştlerin Kutsal Merkezi Taht-ı Süleyman ve Hz. Süleyman’ın Cinleri Hapsettiği Yer!

Taht-ı Süleyman, efsaneler ve tarihle iç içe geçmiş bir bölge olarak, Zerdüşt inancının ve İslam öncesi İran kültürünün derin bir izini taşır.

Tektaş Pırlanta Yüzüklerde Son Trendler – Yılın En Gözde Modelleri!

Evlilik tekliflerinin vazgeçilmezi, aşkın sembolü, tektaş pırlanta yüzük. Anlamı ve estetiğiyle öne çıkan bu zarif mücevher, aşkın sonsuzluğunu simgeliyor.

Maoriler Kimdir? Geleneksel Haka Dansı ve Ortaya Çıkış Hikayesi

Haka dansı, Maori kültürünün güçlü bir ifadesidir ve dünya çapında hem spor sahalarında hem de kültürel etkinliklerde unutulmaz bir deneyim sunar.
spot_img

Related articles

Dinlerin Kaderini Belirleyen Kudüs: Gerçekleşmiş ve Gerçekleşmesi Beklenen Olaylar!

Kudüs, tarih boyunca birçok önemli olaya ev sahipliği yapmış ve hâlâ gerçekleşmesi beklenen olaylarla dolu bir şehirdir.

Bilim İnsanlarından Felaket Uyarısı: ABD’de Zombi Geyik Hastalığı Yayılıyor!

Uzmanlar, ABD'de görülen ve "zombi geyik hastalığı" olarak bilinen hastalığın insanlara bulaşma olasılığına karşı hazırlıklı olmaya çağırıyor.

Zerdüştlerin Kutsal Merkezi Taht-ı Süleyman ve Hz. Süleyman’ın Cinleri Hapsettiği Yer!

Taht-ı Süleyman, efsaneler ve tarihle iç içe geçmiş bir bölge olarak, Zerdüşt inancının ve İslam öncesi İran kültürünün derin bir izini taşır.

Tektaş Pırlanta Yüzüklerde Son Trendler – Yılın En Gözde Modelleri!

Evlilik tekliflerinin vazgeçilmezi, aşkın sembolü, tektaş pırlanta yüzük. Anlamı ve estetiğiyle öne çıkan bu zarif mücevher, aşkın sonsuzluğunu simgeliyor.